NAZAR/GÖZ DEĞMESİ GERÇEK Mİ?

Kelime manası bakmak olan nazar, halk arasında kullanıldığında bakış yoluyla bir insana, hayvana ya da cansız bir varlığa verilen zarar anlamı taşır. Nazar, “Gözlerdeki zararlı ziyaların yoğun duygularla birleşerek karşıdaki varlığa zarar vermesi” şeklinde de tanımlanmıştır.

İnananlarına göre nazara maruz kalanlar genellikle insanlardır. Nazar insanların hastalanmasına, sakat kalmasına, basiretinin/kısmetlerinin bağlanmasına hatta kendi elleriyle kendisine zarar vermesine neden olabilmektedir. Besili hayvanlar, yeni alınan otomobiller, inşaatı tamamlanmak üzere olan binalar, şık ziynet eşyaları da en sık nazar edilen varlıklardır.

Karşı konulamaz uyku isteği, bıçak vb. keskin aletlerden duyulan yoğun korku, çok sayıda eşyanın kırılması ya da bozulması, unutkanlık ve dalgınlık, takıntılı hale getirilmiş devamlı davranış kalıpları ve sözcükler sıkça görülen nazar belirtilerinden kabul edilmektedir.

Nazar inancı sonucu toplumlarda sosyal, siyasal ve ekonomik sektörler doğmuştur: Okuyup üfleyen, hatta tüküren üfürükçüler, güya nefesi güçlü hoca efendiler, nazarlıklar, mavi boncuklar, kumaş parçaları, kurşun dökmeler, muskalar, tılsımlar, hamaylılar, nazar boncukları ve daha birçok doğaüstü gücü olduğuna inanılan canlı veya cansız varlık:  inançlar…

Bu inancın yayılması için derin bir uğraş içinde olanlar, bu ve benzeri yollarla halkı kendilerine muhtaç etmesini bilmişlerdir. Sektörün aktörleri teknolojik gelişmelere de uyum sağlamışlar, tv. kanallarında, internet sitelerinde  “nazardan korunma, nazardan kurtulma, duaları, muskaları pazarlayan şarlatanlar son zamanlarda oldukça çoğalmışlardır.                      ( https://www.medyumbestamihoca.com/evimi-nazardan-nasil-korurum/)

 NAZAR GERÇEK Mİ?

İlk emri “oku”  olan Kur’an’ın, yaklaşık 700 ayetinde “aklı kullanma, düşünme, fikretme, akl etme” emredilmiştir. Nazar değmesi yoluyla;  ev eşyalarının kırıldığı,  elektrik ve elektronik aletlerinin bozulduğu, bazı kişilerin yüzünde çıbanların veya sivilcelerin çıktığı dolayısıyla güzelliğinin yok olduğu, bazılarının yatağından uzun süre kalkamadığı onulmaz hastalıklara yakalandığı ve hastane hastane dolaştığı, bazılarının işinde veya okulunda başarısız olduğu, bazılarının dostluk ilişkilerinin bozulduğu, bazılarının depresyona girdiği, bazılarının kısmeti bağlandığı, evlenemediği, bazılarının evliliğinin bozulduğu, bazılarının ticari işlerinin zarar gördüğü, bazılarının sık sık kaza yaptığı vb. şeyler söylenmektedir.

Acaba hayatımızdaki olumsuzlukların gerçek nedeni tevekkül eksikliği olmasın? Elimizden gelen tüm çalışmaları yapmadığımızdan kaynaklı olumsuzlukları nazara bağlarsak, bu sorunların asıl nedenlerini bulup çözebilir miyiz? Yeterince çalışmayan öğrencinin sınavdaki başarısızlığını nazarla açıklarsak, öğrenci bir sonraki sınav için daha çok çalışma ihtiyacı hisseder mi? Trafik kurallarına uymadan, dikkatsiz bir sürüş sonucu yapılan kazanın sebebi niye nazar olsun ki? İşine yeterince odaklanmayan, dikkatli, planlı, bereketli, verimli ve titiz çalışmayan personelin rütbe alamamasının sebebi net değil mi? İşinde yeterince dikkatli olmayan çalışanın taşıdığı malzemeyi düşürüp kırması, iş güvenliği kurallarını hiçe sayan inşaat işçisinin önlem almadan çalışırken inşaattan düşmesi, sakatlanması nazardan mı yoksa aklını kullanmaması, kurallara uymamasından mı kaynaklıdır.

Nazarın bilimsel, akli ve dini bir dayanağı bulunmamaktadır. Kur’an-ı Kerimde açık ve net biçimde nazarı ifade eden bir ayet yoktur. Ancak ayetlerin anlamını zorlayarak mantıkdışı bazı çıkarımlar yapılmaktadır.(Kalem-51) Dinen nazarın varlığını kabul eden kişilerin en çok kullandıkları delileri ise sıhhat derecesi tartışmalı bazı hadislerdir. Dinimizin birinci ve asıl kaynağı, malum olduğu üzere Kur’an-ı Kerimdir. Kur’an’da nazara delil olarak gösterilen ayete (Kalem-51) bir bakalım.

“O inkârcılar Kur’an’ı işittikleri zaman, seni gözleriyle devireceklermiş gibi bakar, "Şüphe yok o bir delidir" derler.

Hz. Peygamber’den Kur’an’ı dinleyen müşriklerin gözleri (bakışları) etkili oklara benzetilerek ona karşı duydukları kin, nefret ve kıskançlık gibi menfi duyguları tasvir edilmektedir. Kur’an’ın edebî üstünlüğü karşısında hayranlık duygularını bastıramayan müşrikler, gerek dil gerekse içerik bakımından onda tenkit edebilecekleri herhangi bir kusur bulamayınca insanların Hz. Peygamber’e karşı gösterdikleri ilgi ve dikkati başka yönlere çevirmek için onun sözüne güvenilmez bir mecnun olduğunu propaganda etmeye başlamışlardır. Ancak yüce Allah Kur’an’ın üstün niteliklerini açıklayarak onların menfi propagandalarını etkisiz hale getirmiştir.

  Müşrikler Hz. Peygamber’i gördüklerinde, ona karşı duydukları kıskançlık ve düşmanlık sebebiyle gözleriyle onu oklayıp öldüreceklermiş gibi bakarlardı. 51. âyet onların bu psikolojik durumunu tasvir etmektedir. Bu âyetin nazarla (göz değmesi) ilgili olduğu yolunda yaygın bir kanaat bulunmakla birlikte bu kanaat kesin bir bilgiye dayanmamaktadır. Nitekim Şevkânî’nin aktardığına göre (V, 319) çok yönlü bir âlim olan İbn Kuteybe de âyette müşriklerin Resûlullah’a nazar değdirmelerinden söz edilmediğini, Resûlullah Kur’an okuduğunda inkârcıların ona kinle ve düşmanlık duygularıyla baktıklarının anlatıldığını ifade etmiştir. Buna göre bu âyetin nazarla ilgisi yoktur.                                                                           ( https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kalem-suresi/5322/51-52-ayet-tefsiri )

Kur’an ‘da, nazar onaylanmadığı gibi nazar inancını reddeden ayetler oldukça net ve açıktır.

“Size isabet eden sıkıntı ve musibetler kendi elinizle yaptığınız (yanlış işler) yüzündendir. Üstelik (Cenab-ı Hakk hatalarınızın) birçoğunu da affetmektedir.”(Şura-30)

“Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu Allah’tan" derler, başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler. "Hepsi Allah’tandır" de. Ne oldu bu adamlara ki bir türlü sözü anlayamıyorlar!”(Nisa-78)

 “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.”(Nisa-79)

Bu ayetlere göre, insana isabet eden, insanı derinden etkileyen her türlü olay, musibet ve sıkıntı nazar, büyü, uğursuzluk, şanssızlık, kader kaynaklı değildir, bilakis bunların sebebi kendi elimizle yaptığımız yanlış işler, yanlış eylemlerdir.

Nazar inancı,“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”     ( En'âm-59)  buyuran Allah ‘ı edilgen, etkisiz ve yetersiz görmek olmuyor mu? Allah ‘tan başkasına insanüstü veya doğaüstü güç yakıştırmak, Allah ‘a ortak arayışı olmaz mı?

Bir bakışıyla bir binayı, bir ağacı, bir arabayı, bir insanı devirdiği iddia edilen kişilerin gerçek olma ihtimaline inanan insanlarda yaşama sevinci, çalışma azmi kalır mı?

Bu ve benzeri hurafeler, halkı uyutan ve uyuşturan batıl inançlardır.

 Bu tür batıl inançlar sonucunda bazı insanların, tembelliklerinin, dikkatsizliklerinin başarısızlıklarının, sıkıntılarının, hastalıklarının ve zararlarının sorumluluğunu başkalarına yıkmakta kendilerini sanal olarak rahatlatmaktadırlar. Yaşadığı çoğu sorunu nazara ve dolayısıyla çevresindeki insanlara bağlayan kişilerin insani ilişkileri son derece yapaydır, çevrelerindeki herkese kuşkuyla bakarlar.

Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; sorumsuzluklarımızı, başarısızlıklarımızı, eksikliklerimizi, hatalarımızı, kusurlarımızı başkalarına yüklemektir. Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; toplum içinde insanları birbirine düşürmek, dedikodu ve bölücülük yapmak, dertlerimiz, sorunlarımız, sıkıntılarımızın kaynağını yanlış yerde aramak ve böylece sorunları katlanarak sürmesine neden olmaktır. İnsanın başına gelenler, kişinin kendi yapıp ettiklerindendir-(42/30 4/79). Kötülüğü ve zararı başkasından bilmek Kur’an‘ın öğretisine aykırıdır-(4/78-79) Allah,  sadece birisi bize baktı (nazar etti) diye bizi cezalandırmaz. Olası böyle bir cezalandırma, Allah’ın adalet anlayışına ters düşer-(11/101,16/118, 43/76)

Sonuç

İnsan, “Ahsen-i takvim- üstün bir şekilde yaratılan” (Tin-4) akıllı, iradeli bir varlıktır. Bu nedenle bir nevi Allah’ın yeryüzündeki halifesidir.(Bakara-30) İnsanoğlu yeryüzünde ne kadar doğru işler yaparsa dünyamız o kadar yaşanabilir hal alır. Yanlış eylemler yapıldığında da dünya canlı cansız bütün varlıklar için yaşanılmaz hal alır.  Japonya’ya 2. Dünya savaşı sırasında atılan ve aradan 80 yıl geçmesine rağmen hala o bölgede canlı bitki yetişmediği, bölgedeki insanlarda hala özürlü doğumların oranının görece yüksek olduğu unutulmamalıdır. Dünyada cereyan eden şeyler (mucize gibi istisnalar hariç) dünyadaki fiziksel kanunlara tabidirler. Başarıların da başarısızlığında sebebi nettir ve bellidir. Tembelliğimizden kaynaklı başarısızlığımızı nazar, büyü, göz değmesi vb. muhayyel şeylere ihale edersek sadece kendimizi kandırabiliriz. Aklımızı kullanmanın dinimizin emri olduğunu asla unutmamalıyız. Gerçek iman aklın ve bilimin verilerini kullanarak hareket etmemizi gerekli kılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Şeref ŞEN Arşivi