UNUTULAN BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR

Amacı çok güzel olan lakin uygulanışı ve gündelik hayata aktarılışı itibariyle sorunlar taşıyan bir mesele var ki, içler acısı... Belki uygulanamayan ve gündelik hayata aktarılamayan değerler desek daha doğru olur. Elbette eğitim sistemimizin aksayan birçok yanı olduğu muhakkaktır. Her sistemde olduğu gibi aksaklıklar olur. Lakin bunların üzerine gidilip bu eksiklikler ve aksaklıklar giderilmezse işte o zaman bunun adı “sorun” olur ve çözülmesi bir zorunluluk teşkil eder.

Şehitler Günü, Yaşlılar Haftası, Kütüphaneler Haftası, Dünya Otizm Farkındalık Günü, Kızılay Haftası, Gaziler Günü, Öğretmenler Günü, Atatürk Haftası, Anneler Günü, Babalar Günü, Vakıflar Haftası, Tüketiciyi Koruma Haftası ve Hayvanları Koruma Günü gibi birçok gün ve haftanın varlığını biliyor, duyuyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda Resmi Gazetede yayımlanmış MEB Eğitim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği’nin dayanak noktası olduğunu da biliyoruz. Biliyoruz bilmesine, hatta öğretmenler kurulu kararları çerçevesinde sene başında kutlanmasına karar verilen belirli gün ve haftaların kutlandığını da biliyoruz. Lakin bunu gündelik hayata aktarabiliyor muyuz? İşte mesele burada değerli okurlar. Örnek vermek gerekirse; yaşlılar haftasında yaşça büyüklerimizin halini hatrını soruyor, çiçek kapıp huzurevlerini ziyaret ediyor, fotoğraflar çektiriyor, sosyal medyada paylaşıyor ve kendimizi bir günlük bu görevimizi yapmış sayıyoruz. Peki kalan 364 gün?

Yılın bir günü değil her günü yapmamız gereken ve önem vermemiz gereken bazı konulara yeterince önem verilmediğini üzülerek görmekteyim. Bu durum bir eğitimci ve bir aydın olarak hem şahsımı üzmekte hem de bu konuya daha fazla önem vermeme sebep olmaktadır diyebilirim. Elbette, bunu yapan az da olsa değerli vatandaşlarımız var. Lakin büyük çoğunluğumuzun bunlardan bihaber veyahut haberdar olup gereken ilgiyi ve önemi göstermediğimiz gerçeği ile karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. Zira, toplu taşıma araçlarında yaptığım gözlemlerde dahi gördüğüm tablo hem ürkütücü hem üzücü... Birkaç ay önce bir kış günü Ankara’da Etimesgut’tan Kızılay’a gitmek üzere otobüse bindim. Toplu taşıma araçlarında önceliğin gazilere, hamilelere, yaşlı ve engelli vatandaşlarımıza ait olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda bu hatırlatma tüm toplu ulaşım araçlarında da yazıyor. Lakin durum böyle olmasına rağmen yaşanılanlar böyle olmuyor. Genç arkadaşımız, hızla otobüse binmeye çalışıyor, biniyor da... Sonra kulağında kulaklık dünyadan kopuyor. Taa ki, ineceği durağa kadar. Yanında kimin olduğunun bir önemi yok. Bu durum bir yönüyle endişe verici, ürkütücü iken diğer bir yönüyle de üzücü. Zira biraz ötede yaşlı bir büyüğümüz ayakta durmakta güçlük çekiyor. Ben ise iki durak önce bindiğimde araçta boş yer olmasına rağmen “Nasıl olsa yaşlı, hamile veya engelli bir vatandaşımız denk gelir, o otursun” diyerek oturmayı tercih etmemiştim. Oysa bir durak sonra o koltuğa genç bir arkadaşımızın gelip oturup da bir sonraki duraktan binen yaşlı amcanın ayakta kalacağını bilseydim elbet müsaade etmezdim. Lakin “İnsanlık ölmüş” demek istemedim, bunu kabullenmek istemedim, işin açığı. Bitmedi... Sonra Ümitköy’den Kızılay’a doğru metroda giderken gazete ve kitap okuyan gençler gördüm. Bu çok güzel bir manzara idi. Lakin az ilerde bu manzarayı bozan bir uyumsuzluk vardı. Zira, hamile bir bayan ayakta gidiyor, dibindeki koltukta oturan genç arkadaşımız ise kitap okumaya devam ediyordu. Kafasını kaldırıp bakıyor, hamile bayanı görüyor ve yeniden kitap okumaya devam ediyordu. Oysa ders kitaplarında ona öyle anlatılmamıştır. Öğretmeni o gence böyle anlatmamıştır. Bundan kesinlikle eminim. Kendi kendime hem gözlem yapıp hem düşünürken bayana yer vermek istedim. Nitekim hamile bir bayan. O koltukta herşeyden önce önceliği var. Yani bir nevi kul hakkıdır, bu durum. Görüp de görmemezlikten gelmek ne dinimize ne vicdanımıza ne de insanlığa sığmaz diye düşünüyorum. Tam ben koltuktan kalkıp az ilerdeki hanımefendiye “gel” diye işaret ederken biri koltuğu kaptı. Neyse ki sonra hanımefendiyi görünce yer verdi.

Hep gençlere yükleniyormuşum gibi bir algı oluşmasını istemiyorum. Lakin buna benzer yaşadığım 100 olayın 80’inde gençlerin olduğunu üzülerek tespit etmiş bulunmaktayım. Birileri bu değerleri gençlere ya bizden farklı anlatıyor ya da biz bu noktada gençlere yeterince bu değerleri kazandıramıyoruz. Bir yerde hata ya da hatalar olduğu muhakkak. Zira bu gibi örneklere İstanbul’da, İzmir’de ve daha birçok yerde denk geldim. Ancak belirtmek gerekir ki, az da olsa bazı gençlerimiz bu konuda duyarlı. Metroda öncelik hakkına sahip bir vatandaşımıza yer vererek ayakta kitap okuyan gençlerde gördüm. Otobüste binen yaşlı veya engelli bir vatandaşımıza yardımcı olup ona yer veren gençlerimize de denk geldim. Bu durum gerçekten mutlu edici ve geleceğe dair umut verici. İsteğim şudur ki, bu güzel gençler azınlıkta değil çoğunlukta olsun.

Annemizi, babamızı yılın bir günü değil, her günü sevip sayalım. Atatürk’ü sadece 10 Kasım’da değil, yılın her günü anlayalım ve gösterdiği hedefte yürüyelim. Gazilerimizin ve Şehitlerimizin her gün yanında yer alalım. Onları unutmayalım. Hayatlarını, hayatlarımıza feda eden bu değerli insanlara dua edip yakınlarını ara sıra ziyaret etmeyi ihmal etmeyelim. Öğretmenlerimize sadece 24 Kasım’da değil her gün saygı gösterelim, değer verelim. Daha bu gün ve haftaları çoğaltmak mümkün. Bunu unutan vatandaşlarımız için bunun bir listesini alalım ve hayatımızda eksik bıraktığımız görevlerimizi yeniden hatırlayalım derim. Zira bunu yapınca  hayatta ne kadar çok şeyi ihmal ettiğinizi de görecek ve bunları yapınca mutlu olacaksınız. Velhasıl belirli gün ve haftaların amacı güzel yeter ki uygulanabilsin. Şimdi bütün bir yıl boyunca mevcut belirli gün ve haftalarla ilgili neleri eksik bıraktığımızı tespit edip o eksiklikleri gidermenin tam zamanıdır. Zira değerlerimiz yok oluyor, belirli günler sadece yılın bir günü ile kısıtlı kalıyor. Bunları aşmamız ve bu değerleri tüm yıla yaymamız elzemdir. Nitekim bu değerleri hatırlamanın ve tüm yıla yaymanın zorunluluk arz ettiği gerçeğini fark etmenin zamanı gelmiştir ve hatta geçmektedir. Umarım kaybolmakta olan değerlerimize gereken önem hep birlikte verilir ve kaybolmasına müsaade edilmez. Unutmayalım ki, bizi biz yapan hususların başında değerlerimiz gelmektedir

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Mehmet GÜLEÇ Arşivi