Memur Sendikaları Öğretmenin Mali Ve Sosyal Haklarını Savunamıyor Mu?

Memur Sendikaları Öğretmenin Mali Ve Sosyal Haklarını Savunamıyor Mu?
Batıda en itibarlı bir meslek olan öğretmenliğin bugün sendikalar marifetiyle itibarsızlaştırılmasına, değersizleştirilmesine, en az kazanan meslek grubuna mahkûm edilmesine, bir gece bekçisinden daha düşük maaş alan bir meslek grubuna dönüştürülmesine “çocuğum hiçbir şey olmazsa bile en azından öğretmen olsun” kavramının içselleştirildiğine ne günümüz Türkiye’sinde ne yazık ki üzülerek tanıklık ediyoruz.

Büyük medeniyetin yeniden uyanışının mücadele halkasının son temsilcisi ve “DİRİLİŞ” mefkûresinin teorisyeni ve eylemcisi Sezai KARAKOÇ’un deyişiyle;

“Ruhun ölümü bile maddeye tutsak oluşundan iken, ruhun ölümünden maddenin diriliş tohumu nasıl doğardı?

Maddenin azgınlığıydı bu, dirilişi değil.”

Evet. Üstat Sezai KARAKOÇ çok yalın, anlaşılır ve estetik cümlelerle manzarayı ne güzel tarif etmiş.

Devlet ve yasa koyucular, sendika üyelik aidatının devlet tarafından sendikalara ödenmesinden vaz geçmeli, bununla ilgili yasal düzenlemeler yapmalıdırlar ve önceki uygulamaya dönülmelidir. Bugün devlet memur sendikalarına üyelik aidatı olarak ayda yaklaşık 50 milyon TL, yılda ise yaklaşık 600 milyon TL ödemektedir. Devlet bu para ile bilim, teknoloji alanında ARGE çalışmalarında kullanabilirdi. Sırf sendikaları hizaya getirmek için bu paraya vererek aynı zamanda sendikal duruşun kimyasını bozarak arka bahçeye dönüştürülmesini; düşünen, sorgulayan, hakkın, adaletin ve hakikatin savunucusu hiçbir vicdan kabul edemez.

Mevcut iktidar bu husus ile ilgili sorumlu davranmak ve ülkenin kaynaklarını bilime, teknolojiye, sağlık ve eğitime harcamalıdır.

Biz eğitimciler zaten üyelik aidatının maaşlarımızdan kesilmesine bir itiraz etmiyoruz. Temel sorun sendikaların bu konu ile ilgili eskiye dönülsün şeklinde bir girişimde bulunmamalarıdır.

İşin en ilginç tarafı ise bu uygulamayı hiçbir memur sendikasının iptal ettirmek için yargıya götürmemesidir. Anlayacağınız söz konusu çıkar ise tavır herkeste aynı ne yazık ki?

Peki, gelinen noktada eğitim sendikaları ve konfederasyonların düzeltmeleri gereken sorunlar nelerdir?

1-Yüksek lisans ve doktora yapmış öğretmenlerde olduğu gibi okul yöneticilerinin de ek ders ücretinin %5 artırımlı olmasını sağlamalıdırlar.

2-Sınıf öğretmeni ile branş öğretmeni arasındaki maaş karşılığı ders görevinin eşitlenmesini sağlamalıdırlar.

3-Her seçim döneminde raftan indirilerek ısıtılıp ısıtılıp seçmenin, memur ve öğretmenin önüne koyulan ve seçim bittikten sonra yine rafa kaldırılan 3600 ek gösterge meselesini iktidar taahhüt etmesine rağmen etkiyle ve tepkiyle gündeme getirmeyi sendikal sorumluluk olarak görmelidirler.

4-Ek ders ücretinin her yıl kademeli bir şekilde artırılmasına yönelik bir sistem sağlamak için bir model üzerinde çalışmalıdırlar.

Bu model oluşturulmadığı zaman tabi ki gece bekçisi de, vaiz de, hemşire de, polis memuru da öğretmenden daha yüksek ücret alacaktır. Bu en düşük maaş utancını öğretmenlere daha ne kadar yaşatacaklar acaba?

5-Öğretmen maaşları Batı’nın normlarına yakın bir seviyeye çekilerek bu mesleğin itibarsızlaştırılmasının önüne geçilmelidir.

Peki, sendikaların tam bir sendikacılık anlayışı ile sorumluluklarını yerine getirmeleri için nelere ihtiyaç var?

Sendika üyelik aidatı üyenin adına devlet tarafından değil üyenin iradesi ile kendi maaşından kesilmelidir.

Sendika üyeliğinde “üyeliği askıya alma hakkı” üyeye tanınmalı; askıya alınan üyelikte ilgili sendikaya üyelik aidatı üyenin maaşından kesilmemeli, ancak üyenin üyeliği kendi isteği ile aktifleştirildiği zaman aynı üyelik numarası ile devam etmelidir. Üyeliğin askıya alınma hakkı sendika ağalığını kesinlikle engelleyecektir.

Memur sendikacılığında sendika ağalığının önüne geçmek için üç dönem kuralı yerine iki dönem kuralı getirilmeli bu şekilde sendikaların birilerinin çiftliği olarak görülmesinin önüne geçilmelidir.

Sendika yöneticileri kendileri ile ilgili maaş, harcırah, araç tahsisi, sınırsız harcama yetkisi gibi haklarının kamuoyunda ne şekilde tartışıldığının farkındalar mı? Hizmet iş kollarının genel başkanlarının maaşlarının an itibariyle 25-30 bin TL olarak sosyal medya haberlerinde ifade edilmesi ve şube başkanlarının da 15-20 bin TL gibi maaşlarının olduğunun kamuoyunda tartışılması meselenin “DAVA MI TAVA MI?” olduğunun en açık bir göstergesi değil midir?

Yönetici atamalarının sınav artı mülakat şeklinde olmasını sağlayarak ehliyet ve liyakate büyük bir darbe vurulduğu aşikârdır.

Her kongre dönemlerinde her türlü yönetim organlarınıza talip ehliyetli, liyakatli ve entelektüel birikime sahip gerek yönetici gerekse üyelerinizi itibarsızlaştırmak ve harcamak için kirli yöntemlere başvurmaktan vazgeçilmelidir.

Şube başkanlarının, yönetim kurulu üyelerinin konuşmaktan çekindiği ve üyelerinde vatan, millet, din edebiyatı ile oyalayan bir anlayış onurlu sendikal anlayışla ne kadar bağdaştırılabilir ki?

Yetki bizde değil onlarda deyip de topu taca atarak sorumluluktan kaçma şuursuzluğunu göstermek de başlı başına bir ilkesizlik değil midir?

Üyelik aidatının devlet tarafından ödendiği bir sendikal anlayışta yetkiyi alsan ne olur almasan ne olur? İktidarlar seni esas duruşa geçirdikten sonra yetkinin ne önemi var ki?

Özellikle öğretmen camiasının bunları tekrar tekrar sendika üyeliklerini gözden geçirmeleri ve sendikalara bir kırmızı kart göstermeleri gerekiyor.

Hiç kimse, hiçbir kurum, hiçbir güç öğretmeni onursuzluğu ve yoksulluğu yaşamaya mahkûm edemez, etmemeli de.

Öğretmen camiası yukarıdaki hususlarda sendikalardan bir açıklama bekliyor.

Kalın sağlıcakla.

Faruk Yıldız
 

FACEBOOK SAYFAMIZI TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TWİTTER'DAN TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYINIZ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
7 Yorum