MAARİF-SEN’den Milletvekillerine Çağrı : Eliniz Değmişken Kaldırın!

MAARİF-SEN’den Milletvekillerine Çağrı : Eliniz Değmişken Kaldırın!
Geçtiğimiz günlerde TBMM’de; kamuoyunun beklentileri doğrultusunda bir çok kanunda yeni düzenlemeler ve değişiklikler yapılmıştır. Kovid-19 salgını nedeniyle yapılamayan eğitimlerin telafisine ilişkin düzenleme ile sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik düzenlemeyi de içeren Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi de geçtiğimiz gün kabul edilmiştir.

MAARİF-SEN olarak, yapılan kanun değişikliklerinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ederken hazır elleri değmişken Gazi Meclisimizin Üyeleri olan Milletvekillerimize çağrıda bulunuyor; kamuoyunun ve maarif camiasının diğer talep ve beklentilerininde karşılanmasını arz ve istirham ediyoruz.

MÜLAKATLARI KALDIRIN!

Mülakatlarda haksızlığa uğradığına dair hissiyatını gözyaşlarıyla buluşturmuş atama bekleyen nice pırıl pırıl genç öğretmen arkadaşımızın çığlıklarına şahit oluyoruz. Yönetici atamalarında ise; ehliyet ve liyakat dikkate alınmamakta, yapılan mülakatlarda kişilerin aidiyetlerine mensubiyetlerine bakılarak adaletten ve şeffaflıktan uzak bir şekilde yönetici görevlendirmeleri yapılmaktadır. Bu durum maarif camiası içerisinde huzursuzluğa ve güvensizliğe yol açmakta, memurun devlete olan bağlılığına gölge düşürmektedir.

3 kişinin 3 soruyla 3 dakikada ehliyet ve liyakat arayışı yersiz, haksız ve adaletsizdir! Hem öğretmen atamalarında hem de yönetici atamalarında bu garabet uygulamadan vazgeçilmeli; önce hakkaniyet, sonra ehliyet ve liyakat diyen yeni adil bir sistem inşa edilmelidir. İnsanların siyasi görüşü, sendikası, sosyal duruşu, politik refleksi atamalarda, görevde yükselmelerde kriter olmamalıdır.

Adamı olanı değil, işin ehli olanı atamak için, emeğin hakkı için, adalet ve eşitlik için, ehliyet ve liyakat için bütün mülakatların kaldırılması, insan inisiyatifinin en aza indirilmesi, atama ve görevde yükselmelerin ehil olanlar içinden layık olanın seçilmesi şeklinde sadece yazılı sınav sonucuna göre yapılması şarttır.

ADAYLIK KALDIRMA SINAVINI KALDIRIN!

Ülkemizde “öğretmen” sıfatını alabilmek için öncelikle; 12 yıllık zorunlu eğitimin ardından; bir eğitim fakültesini kazanmak için kıyasıya yarışmak, akademik eğitimin ardından KPSS’de yüksek bir puan almak için kıyasıya yarışmak ve ardından mülakatta başarılı olmak için kıyasıya yarışmak (!) gerekmektedir. Bu aşamaları geçip ataması yapılan bir öğretmenin sırasıyla; güvenlik soruşturmasından geçmesi, öğretmenlik yapabileceğine dair sağlık kurulu raporu alması, 650 saatlik aday öğretmen yetiştirme programına katılması, performans değerlendirme sürecine tabi tutulması, performans değerlendirmesi sonucunda başarılı olması, adaylık kaldırma sınavı tarihinde bir yıl fiilen çalışma şartını tamamlamış olması ve nihayetinde adaylık kaldırma sınavına girerek  60 ve üzeri bir puan alması gerekmektedir.

Öğretmenler atandıktan sonra, 1 yıllık süreç adaylık eğitimi ile geçmektedir. Adaylık süresinde; gerekli evraklar ve dosyalar hazırlanmak suretiyle çeşitli seminerler alınmakta, gerek evrak üzerinde gerekse de danışman öğretmen, müdür ve müfettişler tarafından, uygulamalı ve sözlü olarak performansa dayalı değerlendirmelere tabi tutulan aday öğretmenlere 3 ayrı not verilmektedir. Bu sürecin sonunda bir de adaylık kaldırılma sınavın tabi tutulan öğretmenin 100 soruluk bir sınav ile ( telafi ya da bütünlemesi dahi olmayan) değerlendirilerek mesleğe devam ettirilmesine veya ilişiğinin kesilmesine karar verilmesi çok ağır bir karardır.

Özetle; bir vatandaşımızın öğretmen olabilmek için, yaklaşık 20 yıl emek vermesi, bir hayli uzun bir maratonu koşması, zorlu yollardan geçmesi gerekmektedir. Ayrıca sınav stresleri ile bir çok psikolojik travma ile başa çıkması ve aklına mukayet olması gerekmektedir.

Adaylık kaldırma sınavına gerekçe olarak, öğretmenlik hizmetinin mesleki bakımdan daha nitelikli kadrolarla ifa edilmesi amacı gösterilmektedir. Oysa bunun yolu; sınav değil kaliteli bir akademik eğitimdir. Üniversitelerimizde verilen akademik eğitimin yetersizliğin dem vuruluyorsa bunun muhatabı dirsek çürüterek bir çok sınavdan başarılı olan ve atanmaya hak kazanan öğretmenler değildir! KPSS’de genel kültür, genel yetenek, eğitim bilimleri ve alan bilgisi dallarında başarılı olanlar mülakatın ardından atanmaya hak kazanmaktadırlar. Milli Eğitim Bakanlığı da öğretmenlik hizmetinin mesleki bakımdan daha nitelikli kadrolarla ifa edilmesi amacı  ile aday öğretmenleri zaten 650 saatlik aday öğretmen yetiştirme programına tabi tutmaktadır.

Sonuç olarak;  zaten atanmış olanı “bir sınav yapalım ve bir daha atayalım” garabetine son vermek üzere “Adaylık Kaldırma Sınavı” kaldırılmalıdır!

ZORUNLU HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ KALDIRIN!

Öncelikle belirtelim ki; zorunlu hizmet yükümlülüğü muafiyeti, keyfiyetten değil ihtiyaçtan dolayı istenmektedir.

Zorunlu çalışma yükümlülüğü; öğretmen istihdamında sıkıntı yaşanan, çalışılması diğer yerlere göre zor olan, kalkınmada öncelikli olan ve dezavantajlı durumda bulunan bölgelerde öğretmenlerin çalışmasını zorunlu kılmakta iken 06.05.2010 tarihinden önce ataması yapılan öğretmenlerin tamamı çeşitli haklı gerekçelerle bu yükümlülükten muaf tutulmuştur. Ancak 06.05.2010 tarihinden sonra ataması yapılan öğretmenlerin tamamı ise zorunlu hizmet muafiyeti için aynı haklı gerekçeler yine oluşmuş olmasına rağmen tarafınızca halen zorunlu çalışma yükümlüsü kabul edilmektedir.

2000 ve 2010 yıllarında tüm kadrolu öğretmenlere çıkartılmış zorunlu hizmet muafiyeti, 2010-2016 yılları arası atanmış kadrolu öğretmenlere çıkartılmamıştır. Bu anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. 2010-2016 döneminde atanmış yaklaşık 350 bin  kadrolu öğretmen ara bir dönem olarak kalmıştır. 2010 yılına kadar tüm kadrolu öğretmenlere her 10 yılda bir verilmiş bir hak olan zorunlu hizmet yükümlülüğü muafiyeti, 2010-2016 yılları arasında atanmış olan tüm kadrolu öğretmenlere de çıkartılmasının hakkaniyet adına doğru olacaktır.

2010 sonrası kadrolu öğretmen olarak atanmış olan yaklaşık 350 bin  kadrolu öğretmenden bir kismi her sene bu hizmetini belgeler sunarak erteletmekte ve bazen bu anlamda çeşitli sıkıntılar yaşamakta ve aile düzenleri gerekli mazareti göstermedikleri takdirde resen atamalarla bozulmaktadır. Eş durumu gibi özür sebebiyle zorunlu hizmet alanı dışına tayin isteyen öğretmenlerin boşanma durumları hariç tekrar zorunlu hizmet alanlarına tayini zor görünmektedir. Fakat her sene bakanlık bu durumda olan meslektaşlarımızdan belge istemekte dolayısıyla zaman ve iş gücü israfı yaşanmaktadır.

Bunun yanı sıra başka kurumlarda zorunlu hizmet bölgelerinde çalışmış olup Milli Eğitim Bakanlığı bünyesine geçmiş olanlar tekrar zorunlu hizmete tabi tutulmakta ve diğer sebepler gibi bu da büyük mağduriyet yaratmaktadır. Daha önce başka kurumlarda çalışanların görev yeri dikkate alınmadan öğretmenliğe başlayan herkesin zorunlu hizmete tabi tutulması adaletsizliktir ve devlette devamlılık esasına aykırıdır. Zorunlu hizmet bölgesinde bir köyde on yıl imam hatip olarak görev yapan biri öğretmenliğe geçtiğinde daha önceki çalıştığı yer dikkate alınmadan bir süre daha zorunlu hizmet bölgesinde çalışması istenmektedir. İkisi de devlet görevi sayılan bu durumda öğretmenlik mesleğine geçiş yapan için durum zulme dönüşmektedir. Bunun yanında çeşitli sebeplerle zorunlu çalışma süresini tamamlayamayan hatta zorunlu hizmetin tamamlanması için birkaç ayı kalan meslektaşlarımız da mağdur olmaktadır.

Zorunlu hizmet bölgesindeyken askerlik görevini yerine getiren öğretmenlerimizin askerlikte geçen süreleri en zorunlu hizmetin askerlik görevi olmasına rağmen zorunlu hizmet kapsamında değerlendirilmemektedir.

Zorunlu hizmet bölgelerinde öğretmen ihtiyacını karşılamak için başvurulan zorunlu çalışma yükümlülüğü uygulaması, kamuoyunda "çakılı öğretmen" olarak nitelendirilen ve iki yılı aşkın bir süredir tarafınızca yapılan sözleşmeli öğretmen atamalarıyla zaten işlevini kaybetmiş bir uygulamadır. Zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapan öğretmenler ile zorunlu hizmet bölgeleri dışında görev yapan öğretmenlerin aynı maaşı alıp farklı özlük haklarına ve imkanlara sahip olmaları, zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapan öğretmenlerin bir çok konuda zaten kısıtlı olmaları başlı başına bir adaletsizliktir.

Öğretmen istihdamında sıkıntı yaşanan bölgelerde istihdamı ve istikrarı sağlamak için doğru olan; öğretmenleri zorunlu hizmete tabi tutmak değil, hizmete gönüllü olmaya teşvik etmektir. Eğitim öğretim hizmetinin gönüllü olarak yapılmadığı durumlarda verimli olmadığı ve olmayacağı, zorla ve zorunlulukla güzellik olmayacağı açıktır. Aslolan; öğretmenlerin çalışma koşullarını iyileştirmek, koşullara karşılık gelecek tazminatları ödemek ve bu şekilde öğretmenleri kendi istekleriyle gönüllü olarak istihdam edebilmektir.

Tüm öğretmenler için daha önce defalarca tesis edilen zorunlu hizmet muafiyetinin son kez yeniden tesis edilmesi ve bununla birlikte zorunlu hizmet yükümlülüğü uygulamasına son verilmesi, öğretmen istihdamında sıkıntı yaşanan bölgelerin “atamada öncelikli bölgeler” olarak yeniden belirlenerek bu bölgelerde görev yapacak öğretmenlere gerekli fizibilite çalışmaları yapıldıktan sonra asgari ücretin iki katına kadar teşvik ikramiyesi ile konut kira yardımı verilmesi elzemdir.

BASKI VE MOBBİNGİ KALDIRIN!

Kamuda; mahiyetindeki memurun yazılı talebi üzerine yasal mevzuatın işletilmesi gerektiği konularda keyfi davranan ve keyfiyeti kural haline getiren, telkinde bulunmak suretiyle psikolojik baskı kuran ve kuşatan, ait olduğu zümrenin dalkavukluğuna soyunan yöneticiler maalesef mevcuttur.

Kamuda ve özelliklede eğitim sektöründe mobbing bu alanlarda çalışanlar arasında diğer sektörlerle kıyaslandığında daha fazladır. Bu alanlarda kişisel performansın ölçümünde meslektaşlar ve yöneticiler etkin rol almaktadır. Ayrıca çalışanın değerlendirilmesi ve yükseltilmesi, yöneticileri ve meslektaşları ile ilişkilerine bağlıdır. Eğer yöneticiler ve meslektaşlarının istemediği biri ise kaçınılmaz olarak yıldırma eyleminin başkahramanı olmaktadır.

Türkiye’de genel olarak tüm örgütlerde özelliklede kamuda yaşanan mobbing vakaları iş yerinde başarılı ve yüksek performansa sahip kişilerin sindirilmesine ve duygusal tükenmişlik yaşamasına neden olmaktadır. Bu nedenle örgütlerde mobbing vakalarına yönelik yaptırımı olan düzenlemelerin yapılması elzemdir! Bunun yanında sağlık personellerimiz için sağlıkta şiddetin önlenmesine dair çıkarılan kanun gibi eğitimcilerimiz için eğitimde şiddetin önlenmesine dair kanun çıkarılması da hayati ve önemlidir!

Kamuda, baskı ve mobbingin en somut tezahürü memur sendikalarına üyelik işlemlerinde yaşanmaktadır. İstifa ve üyelik formları maalesef sümen altı edilmekte, mevcut sendikal vesayetin temsilcileri tarafından memurlar baskı altına alınmaktadır.

Bir kanun değişikliği teklifi ile memurların; kendilerini baskı altında hissetmeden, bürokratik işlemler ile uğraşmadan, aracısız olarak  hür iradeleri ile memur sendikalarına üye olabilmelerine veya üyelikten çekilebilmelerine imkan tanınmalıdır. Bunun en kolay yolu ise; e-Devlet Kapısı üzerinden 2013’ten bu yana işçilere verilen online üyelik işlemleri hizmetinin “Memur Sendikalarına Üyelik İşlemleri” başlığı altında memurlar için de verilmesi ve bu entegrasyonun en kısa sürede sağlanmasıdır.

Ayrıca 4688 sayılı Kanunun ilgili hükümlerinden de anlaşılacağı üzere “Memur Sendikalarına Üyelik İşlemleri” hem memuru hem de kamu kurumlarını gereksiz bir yığın bürokratik işlem ile uğraşmak zorunda bırakmakta; evrak, emek ve zaman israfına yol açmaktadır. Bu entegrasyonun sağlanması aynı zamanda evraktan, emekten ve zamandan da tasarruf sağlayacaktır.

Kamuoyuna saygıyla…

MAARİF-SEN

Maarif Çalışanları Sendikası

Yönetim Kurulu

FACEBOOK SAYFAMIZI TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TWİTTER'DAN TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYINIZ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamubiz.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.